Doğurgan yaşta olan kadınların pek çoğunun ortak bir sıkıntısıdır adet öncesi sendromu yani ingilizce adıyla premenstrual sendrom (premenstrual syndrome). Kendimiz yaşamamış olsak da arkadaşlarımızla olan buluşmalarımızda mutlaka bu konu hemcinslerimiz tarafından gündeme getirilir. Bazen basit bir sıkıntı gibi tanımlanır bazense yaşamı olumsuz etkiler. Adet öncesi sendrom, tıp dilinde ise premenstrual sendrom olarak tanımlanan bu rahatsızlık bir hastalık olarak da sınıflandırılmaktadır. Fiziksel ve psikolojik olmak üzere pek çok etkisi olan adet öncesi sendrom daha sıklıkla doğum yapmamış kadınlarda karşımıza çıkmaktadır.

Adet öncesi sendrom;çoğunda premenstrual dönemin sonlarında ve adet döngüsünün başlarında ortaya çıkan psikolojik, fiziksel sıkıntı ve beraberinde de özellikle bazı kadınlarımızın sosyal ilişkilerini, normal yaşam aktivitelerini bozacak derecede önemli davranış değişiklikleri olarak kadınlarımızın karşısına çıkabilir. Regl döneminden önceki ortalama 7-10 günde belirgin olmak üzere tarifsiz bir gerilim hissiyle kendisini göstermeye başladığı bilinmektedir ve çoğunlukla bu belirtiler hafif düzeydedir. Küçük bir grup içinse belirtiler ev, sosyal ve iş yaşantılarını belirgin derecede olumsuz olarak etkileyecek düzeydedir. Adet öncesi sendrom yaşayan kadınlar, genellikle yorgunluk, huzursuzluk, gerginlik gibi şikayetlerinin reglin başlamasından 1-2 saat sonra hafiflediğini belirtmektedirler.

Bir kadında adet öncesi sendrom olduğuna ilişkin karar vermeden önce; son 1 yıl içerisinde çoğu adet döngüsünde özellikle kanama başlamadan yaklaşık 1 hafta önce duygulara ilişkin belirtilerden  (örneğin depresif duygudurum, anksiyete, gerginlik, sinirlilik, duygusal değişimler, öfke) en az biri, konsantrasyon bozukluğu, ilgide azalma, uyuşukluk, iştah değişiklikleri, uyku bozukluğu ya da denetimi kaybetme korkusu, fiziksel belirtilerden (örneğin, memelerde gerginlik ve şişkinlik, baş ağrısı, eklem ya da kas ağrıları, şişkinlik duygusu, kilo alma) gibi belirtilerden en az 5 tanesine rastlanması gerekir. Var olan bu belirtilerin kişinin yaşamını olumsuz etkilemesi beklenmektedir. Ancak fiziki veya psikolojik değişiklikler her adet döneminde daha fazla ya da daha az yoğunlukta olabilir. Regl döneminin ağır yada hafif geçmesi kişilik özelliklerine bağlı olabildiği gibi yaşanan dönemdeki zorluklardan da etkilenmekte ve kişi zor bir dönemden geçiyorsa daha yoğun olarak hissedilebilmektedir.

Adet öncesi sendromun daha çok hangi kadınlarda rastlanabileceğine baktığımızda, özellikle beden kitle endeksi yüksek olan, stres ve travmatik yaşam öyküsüne sahip olan kadınlar, henüz doğum yapmamış kadınlar ve genetik olarak yatkınlığı olan kadınlarımızın adet öncesi sendromunu yaşama riski diğer kadınlarımıza oranla daha fazladır. Genellikle hiç tedavi görmemiş bir kadında bu rahatsızlığın menopoz dönemiyle birlikte son bulduğu görülmektedir. Ancak adet öncesi sendrom yaşamış bir kadının menopoz döneminde de menopoz dönemine özgü şikayetlerinin ağır bastığına rastlanmaktadır.

Regl öncesi dönemi ve regl sürecini daha sakin geçirmek, adet öncesi sendrom belirtilerini yaşamamak ya da hafif düzeyde geçirmek için kadınların özellikle bu süreçlerini daha sakin ve stresten uzak ortamlarda geçirmeye özen göstermeleri faydalı olacaktır. Mümkün olduğu kadar kendisine zaman ayırması, istirahat edebilmesi ve egzersiz yapması bu sürecin zorluklarının azaltılmasında rol oynayacaktır. Günlük kullanımı bu dönemlerde alışkanlık haline getirilerek kendilerinde var olan değişiklikler not alınabilir ve bu belirtileri kontrol edebilmek için bazı davranışsal veya yaşamsal değişiklikler planlanabilir. Örneğin, regl dönemlerinde karşımıza çıkan uyku bozukluklarını düzenleyebilmek için düzenli yatma ve kalkma saatlerine özen gösterilebilir. Özellikle beslenme alışkanlıklarına dikkat edilmeli ve gerekirse bir uzmandan yardım alınmalıdır. Sıkıntı, huzursuzluk, tahammülsüzlük gibi psikolojik belirtilerin tüm çabalara rağmen azalmaması durumunda bir psikolog ve psikiyatri uzmanından destek almak gerekebilir. Özellikle sağdan soldan duyulan bilgilerle alınan, “bana iyi geldi sana da iyi gelir kullan” denilen ilaçların faydadan çok zarar verdiği unutulmamalıdır. Bu dönem için sadece ilaç kullanmak değil, öfke ve huzursuzluk gibi duygularla baş edebilmek için gerekirse psikoterapi almak ve mücadele gücünü arttırmak fayda sağlayacaktır.

Merve Tunay Dünya | Klinik Psikolog

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir