Yeme bozuklukları ile ilgili problemler yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Ancak bu durum 1980’lere kadar çok fazla ilgi odağı olmamıştır. Bu yıllardan itibaren yeme bozukluklarında ciddi bir artış görülmesinin çeşitli sebepleri vardır.

Anoreksiya Nervoza Nedir?

Genetik ve psikolojik faktörlerin yanı sıra, kültürel olarak da insanların güzellik anlayışının zaman içinde değişmesi önemli bir etkendir. Özellikle son 20 yılda medyada yer alan ideal beden anlayışının farklılaşması ve zayıflığın daha güzel olmanın bir koşulu olarak gösterilmesi bu tarz bozuklukların oluşmasını tetikleyen önemli bir faktördür.

Anoreksiya; aşırı zayıflık ve yemek yememe gibi davranışları içeren, bu sebepten dolayı hayati bir tehlikeye sahip olma durumunu kapsayan ciddi bir psikolojik rahatsızlıktır. Anoreksiya insanlar için bir hayat tarzı değil, yardım almayı gerektiren bir bozukluktur.

Yapılan araştırmalara göre anoreksiya sıklıkla batı kültürlerinde ve sosyo-ekonomik statüsü yüksek olan bireylerde görülmektedir. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda bu bozukluğun kadınlarda görülme oranı daha yüksek çıkmasına rağmen güncel araştırmalara göre kadın ve erkek arasında bu bozukluğa sahip olma oranı eşit çıkmıştır.

Belirtileri

Anoreksiya Nervoza genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkan, zayıf olmaya yönelik önlenemez bir arzu duyma, kilo almaya yönelik aşırı korku, beden algısında bozulma ve adet olamama durumlarıdır. Aynı zamanda bu insanlar ciddi bir diyet uygulama, yiyecek alımını önemli miktarda azaltma ve yoğun egzersizler yapma gibi davranışlar gösterirler. Ayrıca bu bireyler kontrollerini kaybedip tıkınırcasına yemek yedikten sonra kendilerini kusmaya zorlama ya da ishal yapıcı ilaçlar kullanma eğilimi de gösterebilmektedir. Bu bozukluğa sahip olan bireyler genelde bu davranışlarını gizlemeye yönelik tutum sergiler ve genelde asosyal bir hayat tarzları vardır. Özgüven eksikliği, mükemmeliyetçilik, madde bağımlılığı, endişe, depresyon belirtileri ve intihar eğilimleri bu bireylerde sıklıkla rastlanan özelliklerdendir.

Anoreksiya hayati tehlikelere sahip olan çeşitli risk faktörleri barındırmaktadır;

  • Anemi,
  • Bağışıklık sisteminin çökmesi,
  • Kısırlık,
  • Kalp hastalıkları,
  • Bağırsak sorunları (karın ağrısı, kabızlık, ishal),
  • Kadınlarda adet görme kaybı ve bozukluğu,
  • Kemiklerin daha kırılgan hale gelmesi,
  • Böbrek yetmezliği,
  • Ölüm.

Aneroksiya Sebepleri

Anoreksiya’nın ortaya çıkma nedeni kişiden kişiye farklılık gösterebilmektedir. Genellikle bu semptomlar; genetik, çevresel, sosyal ve kültürel faktörlerden kaynaklı olmak üzere ortaya çıkmaktadır. Bozukluğun gelişmesindeki en önemli faktörlerin başında aile yapısı gelmektedir. Aşırı mükemmeliyetçi ve itaat beklentileri olan ebeveynlerin çocukları risk altındadır. Bu ebeveynler çocukları üzerinde aşırı korumacı ve kontrolcü davranış sergilerler. Bu durum çocuklarda kimlik oluşumu sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olur. Daha sonraki yıllarında bu insanlar kendi düşünceleri yerine başka insanların ne düşündüğünü önemseyerek yaşama eğilimi gösterirler. Benlik duygusu gelişemeyen bireyler de, kendi beslenme davranışlarını kısıtlayarak kendileriyle ilgili öz-kontrol duygusuna bu şekilde sahip olmaya çalışabilirler.

Yapılan araştırmalara göre anoreksiya, biyolojik faktörlere bağlı olarak da gelişebilmektedir. İkiz araştırmaları göz önünde bulundurulduğunda tek yumurta ikizlerinden biri bu bozukluğa sahipse diğer kardeşinde sahip olma olasılığı %70’tir. Çift yumurta ikizlerinde ise bu oran %20’dir. Aynı zamanda bu bozukluğun beyindeki yapısal problemlerden de kaynaklanabileceği düşünülmektedir.

Anoreksiya ile Başa Çıkma

Terapi süreci oldukça zor olan bu bozuklukta öncelikle bireyin yemek alımını arttırması konusunda ikna edilmesi gerekir. Eğer başarısız olunursa mutlaka hastaneye yatırılıp gözlem altına alınmalıdır. Beslenme alışkanlığının iyileştirilmesinin yanı sıra psikoterapi desteği ile birlikte kişiye yardımcı olunmaya çalışılmalıdır. Eğer terapi süreci başarılı bir şekilde tamamlanabilirse, problemin kendini tekrarlaması ihtimaline karşın danışanların belirli zaman aralıklarında düzenli olarak kontrollere gelmesi önerilmektedir. Bunların yanı sıra aile terapilerinin de danışanın iyileşme süreci konusunda önemli bir yeri vardır.

Çiğdem Doğru | Klinik Psikolog

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir