Çoğu günümüzde etik olmayan dünyada yapılmış ilginç psikolojik deneyler.

Küçük Albert Deneyi (Little Albert Experiment)

Davranışçılık kuramının kurucusu olan John B. Watson tarafından 2 yaşındaki Albert üzerinde uygulanan bu deney, günümüzde hümantistik yaklaşımı benimseyen psikologlar tarafından halen tartışma konusudur.

Bu deneyde Watson, Albert’a klasik koşullanma yöntemini kullanarak beyaz tavşan korkusu aşılamaya çalışmıştır. Çocuk tavşanla karşılaştığı sırada aynı anda rahatsız edici derecede ağır bir ses dinletilmiştir. Bu sesin etkisiyle irkilen Albert, birkaç denemeden sonra sesi duymasa da tavşanı görünce korkma tepkileri vermeye başlamıştır. Bu deneyin sonucunda Watson; insanların yaşadıkları korkuların ve bazı içgüdüsel davranışların daha önceden maruz kaldıkları koşullanmalarla şekillendiğini keşfetmiştir.

Seyirci Etkisi Deneyi (The Bystander Effect Experiment)

Bugünün standartlarına göre etik kabul edilmeyen bir diğer deney de Bystander Effect deneyidir. 1968 yılında 38 görgü tanığının önünde öldürülen ‘Kitty Genovese’ cinayetinden etkilenen John Darley ve Bibb Latane tarafından geliştirilen bu deney; acil bir duruma şahit oldukları sırada insanların müdahale etmemelerini ve kayıtsız kalmalarını konu alır.

Columbia Üniversitesinde yapılan çalışmada, deneğe doldurması için bir anket verilip odada yalnız bırakılır. Daha sonra zararsız bir gaz odaya doldurulmaya başlanır. Denek odada yalnızken dumanı farkettiğinde hemen odayı terkedip güvenliğe bildirmiştir. Daha sonra başka bir denek odaya 2 kişi ile birlikte alınmıştır. Aynı zararsız gaz tekrar odaya doldurulmaya başlandığında, bunu farkeden denek yanındaki insanlara bakıp önce onların bu konuda bir şey yapmalarını beklemiş ve dumanı bildirmemiştir.

Milgram Deneyi (Milgram Experiment)

1961-62 yıllarında Yale Üniversitesi’nden Stanley Milgram adlı bir sosyal psikolog, savaş suçlularının ‘ben sadece görevimi yerine getirdim’ şeklindeki savunmalarından sonra bir deney yapmaya karar vermiştir. Bu deney ‘otoriteye itaat deneyi’ olarak da bilinir.

Bu deneye göre; katılımcılar deneyde öğretmen-öğrenci olarak 2 gruba ayrılacaklarını ve bunun kurayla belirlendiğini düşünmektedir. Aslında test edilen denekler sadece öğretmen olur ve öğrenci olarak seçildiği söylenen kişiler ise oyuncudur. Bu deneyde katılımcıya hafıza testi içeren kağıtlar verilir. Bu testi karşısındaki öğrenciye uygulayıp her yanlış cevabında 15 volt elektrikle başlamak üzere elektrik vermesi söylenir. Ne kadar yanlış yaparsa 15 volt daha yükselterek elektrik vermesi konusunda direktifler verilir. Deney sırasında, deneyi bırakmak isteyen katılımcılardan devam etmesi rica edilir.

Deneyin sonucuna göre farklı ekonomik ve kültürel ortamlardan seçilen 40 katılımcıların hiç birinin 300 volttan önce deneyi terk etmediği gözlemlenmiştir. 40 katılımcıdan 24’ü 450 volta kadar çıkmıştır. Deney; Princeton, Münih, Roma, Güney Afrika ve Avusturalya’da tekrarlandığında 450 volta çıkan katılımcıların %85 e ulaştığı gözlemlenmiştir. Bu deneyin bulgularına göre en masum insanların bile uygun ortamda bulunduklarında kişilik değişimine uğrayabildikleri kanıtlanmıştır.

Harlow’un Maymunları Deneyi (Harlow’s Monkey Experiment)

1950’li yıllarda Harry Harlow’un yaptığı sahte annelik deneyine göre; yavru bir maymun doğar doğmaz annesinden ayrılmıştır. İki tane anneyi temsil eden düzenek kurulur. Bunlardan bir tanesinin bedeni tel silindirlerden oluşturulmuştur ve bu telden yapılan anneye bir biberon takılmıştır. Diğer sahte annenin bedeni ise yumuşak dokulardan oluşturulmuştur. Deneyin amacı; yavru maymunun yumuşak anneyi mi yoksa süt içebileceği telden anneyi mi seçeceğini görmektir.

Deney sırasında, yavru maymunun telden olan anneyi sadece acıktığı zaman kullanıp geri kalan zamanlarda yumuşak annenin yanında vakit geçirdiği gözlemlenmiştir. Sonuç olarak anne-çocuk arasındaki bağın sadece beslenme ihtiyacıyla sağlanamadığı, aynı zamanda şefkatin ve duygusal bağlanmanın da önemi olduğu görülmüştür.

Stanford Hapishane Deneyi (The Stanford Prison Experiment)

1971 yılında Philip Zimbardo liderliğinde yapılan bu deneyde 24 tane fiziksel ve psikolojik olarak sağlıklı katılımcı bulunmaktadır. Bu katılımcılara deneydeki her günleri için 15 dolar ödeme yapılmıştır. 15 gün sürmesi planlanan bu deneyde, katılımcılar rastgele olarak iki gruba ayrılmıştır. İlk grup gardiyan, ikinci grup mahkum olarak sınıflandırılmıştır. Daha sonra bu katılımcılar üniversitenin bodrumunda bulunan yapay hapishaneye yerleştirilmişlerdir. 15 gün boyunca gardiyan-mahküm hayatı yaşaması istenen katılımcılar neredeyse birkaç gün içinde kendilerini oynamaları gereken rollere kaptırmışlardır. Deney tehlikeli boyutlara ulaşınca ilk haftanın sonunda sonlandırılmak zorunda kalınmıştır.

Deneyin sonucunda, mahkum rolünde olan birçok katılımcı yaşadıkları travmadan dolayı tedavi görürken, birçok gardiyan rolündeki katılımcı ise sadistçe davranışlarından dolayı yargılanmıştır.

Öğrenilmiş Çaresizlik Deneyi (Learned Helplessness Experiment)

1965 yılında Seligman’ın yaptığı bu deneyde, denek olarak kullandığı köpekleri kısa aralıklarla elektrik şoklarına maruz bırakmıştır. Laboratuvardaki bu köpekler, kaçamadıkları ve engelleyemedikleri bu durum sayesinde çaresizliği öğrenmişlerdir. Daha sonra deneyin ikinci aşamasında klasik kaçınma eğitimine geçilmiştir. Normal şartlar altında, bu eğitim sırasında kutucuklardan birinin zeminine uygulanan elektrik şoku; zil, ya da bir ışık kaynağıyla beraber koşullandırılarak hayvanın diğer kutucuğa zıplaması ve elektrik şokundan kaçınması öğretiliyor. Ancak Seligman’ın köpekleri, ilk etapta şoku engelleyemeyeceklerini öğrenerek çaresizlik geliştirdiğinden, ikinci aşamada düzenek zıplayarak karşı tarafa geçebilmelerine ve şoktan kurtulabilmelerine el vermesine rağmen kontrol grubundan farklı olarak bu davranışı geliştirmeyi öğrenemiyorlar. Diğer bir deyişle çaresizlik, kaçınma davranışını inhibe ediyor.

Sosyal Uyum Deneyi (Asch Conformity Experiments)

1951 yılında sosyal psikolog Solomon Asch tarafından yürütülen bu deneyde; katılımcılara bir görüş testine girecekleri söylenmiştir. Deney sırasında tüm katılımcılara iki adet kart gösterilmiştir. Kartların birinde tek bir çizgi varken diğer kartta farklı boylarda üç adet çizgi bulunmaktadır. Deneklere ilk kartta bulunan tek çizginin diğer kartta bulunan çizgilerden hangisine benzediği sorulmuştur. Deney sırasında bulunan katılımcıların bir tanesi hariç hepsi Asch’ın asistanıdır. Katılımcılar sırayla cevap vermeye başlamıştır. Gerçek denek ise son sırada yer almaktadır ve kendinden önce cevap veren diğer katılımcıların cevaplarını duymaktadır. Deneyin amacı, davranışlarımızın diğer insanlar tarafından ne derece etkilendiğini görmekti.

Deneyin sonucuna göre, ilk birkaç denemede doğru cevap veren katılımcılar, daha sonra bilerek yanlış cevap vermeye başlamıştır. Gerçek deneğe sıra geldiğinde, cevabın yanlış olduğunu bildiği halde diğer katılımcılara uyum sağlayıp aynı yanlış cevabı verdiği gözlemlenmiştir.

Çiğdem Doğru | Klinik Psikolog

Comments (1)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir