Şizofreni, beyindeki kimyasal maddelerin iletiminde bir bozukluk olması ve beynin yapısında bazı değişikliklerin görülmesiyle ortaya çıkan bir beyin hastalığıdır. Ayrıca şizofreni, kişinin düşüncelerini, hareketlerini, algılarını ve sosyal ilişkilerini etkileyen ciddi bir bozukluktur. Kişiler gerçekle bağlantılarını kaybederler. Neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edemedikleri için, bu davranış değişiklikleri psikotik epizod olarak adlandırılır.

Şizofreni hastalarında kişilik ve beceri değişikliklerini içeren birçok semptom vardır. Hastalık kendini gösterdiğinde bu semptomlar ani ve şiddetli olarak görülür. Pozitif ve negatif semptomlar bunların başında gelir. Pozitif semptomlarda hastalığa eklenen psikotik semptomları görürüz. Halüsinasyonlar ve delüzyonlar bu gruptaki hastalarda görülür. Hastalar gerçekte olmayan şeyleri görmenin, sesler duymanın, garip kokular almanın (halüsinasyon) yanı sıra gerçeğe dayanmayan, kişinin vazgeçmeyi kabul edemediği garip inançlara (delüzyonlar) sahiptirler. Diğer yandan negatif belirtiler, şizofreni hastalarındaki belirli normal davranış şekillerindeki yoksunluk olarak ortaya çıkar. Örneğin; duygu ifadelerinde ve mimiklerde eksiklik, sosyal ilişkilerde bozukluk, enerji ve motivasyon eksikliği, dengesizlik ve katatonik hareketler bu başlık altında söylenebilir.

1990 yıllarında pozitif ve negatif semptomların yanı sıra üçüncü bir semptom cognitive impairment (bilişsel bozulma) olarak tanımlanmıştır. Bu üçüncü semptomların hastada özellikle dikkat, hafıza ve yönetici işlevlerde problem yarattığı görülmüştür.

Şizofreni Tipleri

DSM-IV sınıflamasına göre, şizofreni 5 alt gruba ayrılmaktadır. Bunların birincisi ve en sık görülen tipi paranoid şizofrenidir. Bu insanlar klinik olarak incelendiklerinde çoğunlukla paranoya ve delüzyonlara (yanılgı) sahip, genellikle halüsinasyon gören bireylerdir.

Diğer bir tür ise dezorganize şizofrenidir. Bu insanlarda düşünce ve hareket bozuklukları baskındır. Kişilikte bozulmalar ön plandadır. Kısa süreli duygu değişimleri, kelime üretme, tutarsız düşünceler ve yineleyici konuşmalar görülür.

Katatonik şizofrenide ise hareket bozuklukları baskındır. Dış çevre ile ilgisini kesmiş gibi görünürler. Bu insanlar belli pozisyonlarda uzun süre hareketsiz kalır, dışarıdan gelen tepkilere cevap vermez. Bu insanlar komadaymış gibi uzun süre hareketsiz durabilirler ya da verilen bir postürü uzun süre koruma davranışı gösterebilirler. Aynı zamanda aşırı motor aktiviteler de gösterebilirler.

Farklılaşmamış tip şizofrenide belli bir alt tipin özellikleri yoktur. Paranoid, dezorganize ve katatonik semptomlar iç içe görülebilir.

Son olarak rezidual şizofreni ise daha çok negatif semptomların baskın olduğu kronik bir bozukluktur. Değişmeye karşı istek ve ilgi azdır. Duygu yoksunluğu, toplumdan kopukluk, eylem azlığı, kendine iyi bakmama gibi davranış kalıpları görülür.

Şizofreni Nedenleri

Yapılan araştırmalar göz önüne alındığında şizofreninin nedenleriyle ilgili çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Buna rağmen henüz hastalığın tam nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Bu araştırmalar genellikle genetik, çevresel, nörolojik ve psikolojik olarak gruplara ayrılmaktadır.

Yapılan genetik araştırmalarda, şizofreninin ebeveynlerden çocuklara genetik miras yoluyla aktarıldığıyla ilgili bazı sonuçlar bulunmuştur. Bu sonuçlar farklı çalışmalara göre değişmekle beraber, hastaların birinci derece akrabalarında şizofreni görülme olasılığı %10-15 arasındadır. Anne ya da baba şizofreni hastasıysa çocuklarda bu olasılık %12-16, anne ve babanın ikisi de şizofreni hastasıysa bu olasılık %35-45 arasındadır. Son olarak yapılan ikiz çalışmalarının sonuçlarına bakıldığında çift yumurta ikizlerinden biri şizofren ise diğerinin de olma olasılığı %10-14 arasındayken, tek yumurta ikizlerinde bu oran %40-50’ye kadar çıkmaktadır. Başka bir araştırmaya göre tek yumurta ikizi olan çocuklardan biri biyolojik anne babasıyla yetişirken, diğer çocuk üvey aileye verilmiştir. Farklı çevrelerde yetişen bu ikizlerin şizofreni yaşama olasılıkları, birlikte büyüyen ikizlerle aynı oranda çıkmıştır. Bu durum bize genetiğin çevresel faktörlere göre daha belirleyici bir unsur olduğunu göstermiştir.

Diğer yandan kromozomların yarıdan fazlasının şizofreniyle doğrudan bağlantısı olduğu bulunmuştur. Özellikle 5., 11. ve 18. kromozomların uzun kolları, 19. kromozomun kısa kolu ve x kromozomudur.

Araştırmalara göre şizofreniye sebep olan bir diğer yaklaşım ise psikolojik faktörlerdir. Bu psikolojik etkenlerin en önemlisi olarak çocukluk döneminde yaşanan travmalar ve aile yapısı söylenebilir. Özellikle anne-çocuk ilişkisi, annenin tutumu ve yaklaşımı bu hastalığın gelişiminde önemli bir rol oynar. Endişe verici, ilgisiz, düşmanca tutum gibi olumsuz duygulara sahip anneler önemli bir risk faktörüdür. Ancak bunların yanı sıra kişinin yaşadığı çevrenin de hastalık üzerinde büyük etkisi vardır.

Psikolojik problemler beyin fonksiyonlarının değişmesine sebep olabilmektedir. Çünkü günlük hayatta insanların maruz kaldığı stres beyinde bazı biyokimyasal bozulmalara neden olabilmektedir. Genetik olarak şizofreni riski olan insanlarda kötü hayat şartları, güvensiz ortamlar, sosyal destek eksiklikleri, tehdit ve istismar içeren çevreler bu biyolojik değişiklikleri tetiklemekte önemli bir rol oynar. Anlaşılacağı üzere şizofreni için sadece tek bir faktör yeterli değildir.

Şizofrenide Psikoterapi

Şizofrenin ana nedeni ve tedavisi hala tam olarak tespit edilememiştir. Uygulanan tedavi türleri hastalığın semptomlarını bastırmaya, kişinin bu hastalığa rağmen günlük yaşamını sürdürebilecek duruma gelmesini sağlamaya yöneliktir.

Şizofreninin tedavisinde kullanılan başlıca unsurlar; ilaç terapisi, psiko-sosyoterapi, psiko-bilgilendirme ve aile desteğidir. Özellikle ilaç tedavisi bu süreçte çok önemlidir. Yapılan araştırmalara göre ilaç tedavisi gören hastaların hastanede yatarak tedavi görme oranları, ilaç kullanmayanlara göre daha düşük çıkmıştır.

Uygulanan psikoterapilerde ise etkinliği en çok tespit edilen terapi türü bilişsel-davranışçı terapilerdir. Bu terapilerin, özellikle ilaç tedavisinden sonra kalan şikayetlerin üzerinde faydası olduğu görülmüştür.

Sonuç olarak, sanıldığının aksine şizofreni nadir rastlanan bir hastalık değildir. Her ne kadar kesin olarak nedenleri ve tedavisi bulunamasa da, uygulanan terapi şekilleriyle birçok hasta normal bir hayat yaşayabilmektedir. İlaç tedavisi ve psikoterapinin yanısıra hastalıkla ilgili bilgi sahibi olmak, aile ve sosyal desteğin de iyileşme sürecine ciddi bir katkısı vardır.

Çiğdem Doğru | Klinik Psikolog

Comments (1)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir