2001 tarihinde bir kitap uyarlaması olarak gösterime giren Amerikan Sapığı (American Psycho) filmi, yoğun bir psikolojik gerilim filmidir. Filmin hikayesi, Antisosyal Kişilik Bozukluğuna sahip olan Patrick Bateman isimli bir ana karakter etrafında şekillenmektedir. Filmde bu bozukluğun neredeyse tüm özellikleri verilerek tam bir profil oluşturulmaktadır. Bu karakter, aynı zamanda Wall Street’te en prestijli şirketlerden birinde ekonomist olarak çalışmaktadır ve son derece başarılı bir akademik&mesleki kariyer geçmişine sahiptir. Düzenli bir rutine sahiptir ve kişisel bakımını hiçbir gün aksatmamaktadır. Bir süredir nişanlıdır. Gelgelelim, kendisinde bir tür duygusuzluk hali tanımlamaktadır. “Kızgınlık” ve “nefret” dışında hiçbir duyguyu hissedemediğini söylemektedir. Hatta filmin belki de en meşhur repliğinde bunu şöyle ifade etmektedir:

Patrick Bateman, sadece bir fikir. Bir tür soyutlama. Ama gerçek bir ben yok. Yalnızca bir kimlik var. Hayali bir kimlik. Her ne kadar ben soğuk bakışlarımı gizleyebilsem de, sen elimi sıkabilsen ve derimin elini sıktığını hissedebilsen de, hatta belki yaşam tarzlarımızın muhtemelen benzer olduğunu düşünsen de… Ben, basitçe yokum.

Bu ifadeler bir tür duygu yoksunluğuna işaret etmektedir. Duygu yoksunluğu, doğal olarak bir tür benlik yoksunluğu hissi oluşturmaktadır. Hiçbir sosyal alaka ve yönelim hissetmeyen ana karakter duygusuzca cinayetler işleyebilmektedir. Kimi zaman tanıştığı kadınları evine davet edip bir tür sadist haz ile katletmektedir. Duygu yoksunluğundan ötürü yaptığı bu işlerden herhangi bir vicdani ıstırap hissetmemektedir. Meşhur bazı seri katillere -tümü aynı şekilde ASKB tanısı almış olan- hayranlık beslemektedir. En basit durumlarda bile başka birisinden aşağıda görülmeye tahammülü yoktur. Filmin en ünlü sahnelerinden birinde iş arkadaşlarıyla kartvizitlerini karşılaştırırken çoğunluk başka birinin kartvizitinin en başarılısı olduğuna karar verir. Bu basit durum ana karakter için kabul edilemez bir durum gibidir. Uzun süre bunun hakkında düşünür ve kartviziti en iyi seçilen iş arkadaşını bir süre sonra katleder. Nişanlısı kendisini rahatsız etmeye başladığı anda tamamen soğukkanlı bir tavırla ondan ayrılır ve kadının ağlamasına ne anlam verebilir ne de empati yapabilir.

Filmin belki de en önemli yönü, sadece bozukluğu ortaya koymak yerine onun doğmasına sebebiyet veren veyahut destekleyen sosyal faktörleri de yoğun bir şekilde gözler önüne sermeye çalışmasıdır. Ana karakterin içinde bulunduğu Amerikan toplumu ve hassaten kendisi gibi zengin olan Wall Street çevresinin sosyal yapısı da filmde konu edinilir. Bu çevrede neredeyse her şeyin asıl gayesi gösteriştir. Öğle ve akşam yemekleri, karın doyurmak için değil lüks bir restorandan randevu alabilecek kadar zengin olmanın gösterişinin yapılabilmesi gayesiyle yenmektedir. Bu iş çevresinin, film boyunca bir “iş” yaptığı da görülmez. Sadece birbirleriyle kurdukları soğuk ilişkilere ve gösterişlere yer verilir. Sahneler samimi olması beklenen şakalaşmalarda dahi bir tür riyakarlığın hissedileceği şekilde kameraya alınmıştır. İş çevresi dışında da genel bir toplum eleştirisi mevcuttur. Patrick, otelden elinde ceset olan (ve üstünden kan damlayan) bir poşetle çıkar fakat ne güvenlik ne de diğer insanlar bunu fark etmezler çünkü çevrelerine hiçbir alaka duymamaktadırlar. Bu toplumda herkes yalnız ve her şey sahte gibidir. Ana karakteri, duygudurumunda bir gariplik olduğunu düşündürtecek olaylar nadiren yaşanmaktadır.

Genel itibariyle film, karakterin iç dünyasıyla dış dünyasını birbirine eşitlemiş gibidir. Zaten sonucuyla da bu durum düğümlenmiştir. Patrick, öldürdüğü kişilerden birinin yaşadığı ve yurtdışında olduğu haberini duyar. Bu kişinin cesedini bıraktığı daireye gittiğinde dairenin çoktan satılığa çıkarılmış olduğunu, cesetten bir iz olmadığını görür. Bunu açıklamak üzere iki ihtimal ortaya atılabilir. Bu iki ihtimal, yukarıda değindiğimiz iç ve dış dünyaya dairdir. İlk ihtimal, ana karakterin bütün bu cinayetleri aslında işlememiş olduğu ve tüm bunları zihinsel bir fantezi olarak kurduğu ihtimalidir. İkincisi ise işlediği cinayetlerin bir skandal çıkmaması maksadıyla (örneğin, cesedin bulunması halinde yukarıda zikredilen dairenin satılma ihtimali ve fiyatı büyük oranda düşecektir) toplum tarafından halı altına süpürüldüğüdür. Böylelikle filmin finali de bütünü gibi bir birey-çevre ikiliğini ifade etmekte ve bozukluğun aslında nerede olduğu sorusunu tetiklemektedir.

Enes Bahadır Kömürcü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir