Kaygı, gerçek ya da hayali bir tehdit algısıyla ortaya çıkan ve kişinin bu tehdit karşısında vermiş olduğu ruhsal ve bedensel bir tepkidir. Kaygının temel özelliği, kişinin gündelik yaşamında karşılaştığı olaylarla ilgili olarak kontrol etmekte zorlandığı aşırı endişe ve evham içinde olması halidir.

Nasıl Ortaya Çıkar?

Kaygı; herhangi bir tehlikenin yansıması olarak insanda ortaya çıkardığı tedirginlik ve kendini kaybetme durumu olarak tanımlanabilir. Kaygı yaşayan kişi bu durumu genellikle “kötü bir şey olacak” ya da “nedensiz bir korku” şeklinde ifade eder. Bu ifadeyi sebebi belli olmayan, belirsiz bir şekilde ortaya çıkan can sıkıntısı anlamı taşıyan “Lypophrenia” kavramıyla açıklamak mümkündür.

Kaygı, insanın düşünceleriyle yarattığı bir his olduğundan dolayı hafif kaygılı hissetmek yaşamın normal bir parçasıdır. Ekonomik durum, iş stresi, sağlık sorunları, trafik, randevulara yetişememe gibi günlük konularla ilgili olarak aşırı endişe ve kuruntular sıklıkla görülmektedir. Bu tür kaygılar hafif ve baş edilebilir düzeydedir. Kaygıyı hem olumlu hem de olumsuz bir duygu olarak nitelendirmek mümkündür.

Olumlu Yönleri

Korku duyulan etkenlerle karşılaşınca kişiyi uyarması, tedbir aldırması, yönlendirmesi ve en önemlisi kişiliğin gelişiminde etkin rol oynamasıdır. Algılanan bu korkulara karşı benlik (ego) savunma düzeneklerini kullanır.

Olumsuz Yönleri

Akla uygun olmayışı ve düşüncelerin rahatsız etmesidir. Eğer kişinin benlik gücü iyiyse kaygı ile baş etme kolaylaşabilir.

Kaygının Psikolojik Anlamı

Psikolojide insanın yaşadığı bir ruhsal durumu ifade eden kaygı kavramı ilk olarak Freud tarafından egonun bir işlevi olarak tanımlanmıştır. Önceleri biyolojik bir kavram olarak kabul edilen bu kavram Freud ile birlikte psikoloji literatürüne girmiştir. Kaygıyı nevrotik bir durum olarak tanımlayan Freud, kaygının özünde kişiliğin ilkel yanı olan id’in iç tepkilerinin bastırılmasının yattığını belirtir. Örneğin, kapalı yerlerde kalmaktan korkan bir erkek çocuğu aslında cinsel arzularını ve yakın ilişki kurma ihtiyacını açıklamaktan korkmaktadır.

“An”a Odaklanmak

En son ne zaman “an”a odaklanıp hayata karşı farkındalığınızı arttırdınız? Bitmek bilmeyen hayat koşuşturmasında belki de “an”ın en değerli dakikalarını geçmiş ve gelecek arasında yitirdiniz. Geçmiş, zihne bir kanca misali takılı kaldıkça ruhu eski kalıplaşmış düşüncelere, inanışlara, yaşanmışlıklara hapseder ve hayatta ilerlemeyi engeller. Daha olmamış, yaratılmamış bir geleceğe odaklanmak ise, yaşadığımız “an”ın ellerimiz arasından akıp gitmesine sebep olur. Değiştiremeyeceğimiz geçmiş ya da daha var olmamış gelecek için kaygılanmanın bize getireceği olumsuzluklardan öte değildir.

Kaygıya Karşı Ayurnamat

Eskimolar, yaşamlarında değiştiremeyecekleri şeylere kafa yormanın gereksizliğine inanır ve bu felsefeye de “Ayurnamat” derler. Bu yüzden, hissettiğin kaygı ve endişe durumuyla savaşmak yerine neden böyle hissettiğini düşün, bu durumun normal olduğunu anlamaya çalış ve her zaman bu durumun senin elinde olmadığını hatırla.

Tunahan Uzunmehmet | Psikolog

Kaynaklar

  • Yrd. Doç. Dr. M. Hülya Ünal Karagüvan, (1999), Sayı 11. Sayfa: 203-218, Açık Kaygı Ölçeğinin Geçerlik ve Güvenlirliği ile İlgili Bir Çalışma, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi. 8 Ekim 2021 tarihinde https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2087 adresinden erişildi.
  • Mark Floyd, Amber Garfield, Marcus T. LaSota, Received 10 November 2003, Revised 17 May 2004, Accepted 4 August 2004, Available online 5 November 2004, Anxiety Sensitivity And Worry, Psychology Department, University of Nevada, Box 455030, Las Vegas, NV 89154-5030, United States. 8 Ekim 2021 tarihinde https://doi.org/10.1016/j.paid.2004.08.005 adresinden erişildi.
  • Zeynep Alankuş, (26 Ağustos 2021), Ayurnamat, 8 Ekim 2021 tarihinde https://www.haberfuari.com/yazarlar/zeynep-alankus/ayurnamat/191/ adresinden erişildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir