Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu” romanının psikolojik incelemesidir.

…Zaten Kıskançlık da Aslında Bir Hastalık, Bir Sakatlıktan Başka Bir Şey Midir?

Aşk-ı Memnu, yazıldığı günden bu yana oldukça ses getirmiş, seneler sonrasında hala konuşulan kıymetli bir eser. Hem kadın hem de erkeklerin iç dünyası hakkında yorum yapılmasına olanak tanıdığı için de önemli. Halit Ziya, romanı kendi gözlemlerinden faydalanarak kaleme almış ve iç dünyalarını ustaca yansıtmayı başarmış. Ana temanın kıskançlık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu yoğun kıskançlık duygusu özellikle kadın karakterlerin davranışlarıyla da ustaca yansıtılmış.

Üç Nesil, Üç Dünya

Halit Ziya, kitaptaki üç kadın karakterin iç dünyasına dair detaylı bir şekilde yorum yapılmasına olanak sunmuş. Firdevs Hanım, kızları Peyker ve Bihter’le olağan bir anne-çocuk ilişkisi kurmak bir yana dursun, kızlarını daha çok birer rakip olarak görme eğilimindedir. Merhum eşi Melih Bey’le olan ilişkisini sadece lüks ve şatafat için sürdürmüş, hiçbir zaman çocukları olsun istememiş, çocukları olduğundaysa onları kabullenmekte güçlük yaşamıştır. Firdevs Hanım, Peyker ve Bihter’e onu anne yaptıkları için öfkeliyken Peyker’e aynı zamanda erkenden evlenip çocuk sahibi olduğu için de kızgındır. Çünkü torun sahibi olmak, yaşlandığını hatırlatan ve daha da kötüsü çevreye de yaşlandığını kanıtlayan bir durumdur. Oysaki Firdevs hanım gençliğinden, güzelliğinden, şatafatlı hayatından yitirmeye asla tahammül edemez. Genç ve güzel kızlarını kıskanması da bu rekabetten kaynaklanıyor gibidir. Onları kıskanır ve kendi gençliğine birer tehdit olarak görür. Firdevs’in bu davranışları Bihter’de derin tahribatlara yol açar.

Bihter genç, güzel ve alımlıdır fakat annesinden nefret etmektedir. Bu durum, Freud’un “Elektra Kompleksi” ve Firdevs’in onu (çocuk sahibi olma olgusunu) reddetmesinden kaynaklanan bir bağlanma problemi olarak yorumlanabilir. Firdevs’in şaşalı hayata düşkünlüğü ve hafif meşrep bir kadın olarak bilinmesi Bihter’i rahatsız etmektedir. Çevresinde annesine benzetilmesi onu daha da buhrana sürükler gibidir. Annesi dünyada en nefret ettiği kişiyken ona benzeme düşüncesi Bihter’i rahatsız etmeye yeter. Fakat o her zaman babasının kızı olduğunu, annesine benzemediğini dile getirir. Bihter’in bu tutumu, kendisini doğal tabiata göre sahiplenmesi beklenen bakım vereninin (annesi) onu reddetmesiyle ilişkili olabilir. Bihter, kendisini kabul etmemiş bir kadının sahip olduğu her özelliği reddederek bu durumla başa çıkmaya çalışıyor olabilir. Kendisini kabullenmiş babasıyla sağlıklı bir ilişki kurmasını da yine annesiyle olan ilişkisi baltalamaktadır. Her iki ebeveynden alması gereken kapsayıcı ilişkiyi tek taraftan alması, onun fallik dönemine denk gelir ve bu “Elektra Kompleksi”ni akıllara getirir. Babasına olan aşırı düşkünlüğü, annesini babasına layık görmeyişi ve bir rakip olarak görmesi, kendinden yaşça büyük bir baba figürüyle sırf annesinin inadına evlenmesi bu düşünceyi kanıtlar niteliktedir. Nitekim bu evlilikte, her ne kadar Adnan Bey’in maddi varlığı için evlenmiş gibi görünse de aslında tek sebep bu değil. Bihter, iyi bir eş ve Adnan’ın çocuklarına iyi bir baba olacağına inanarak ve bunu isteyerek evlenmiştir. Bunu, annesine benziyor olması düşüncesinin yarattığı kaygılı duruma bir “karşıt tepki oluşturma” savunma mekanizması ile karşılık veriyor diye açıklayabiliriz. Bihter, annesinden daha iyi bir hayatı annesinden daha iyi bir anne ve eş olarak yaşadığı takdirde, Firdevs Hanım’a karşı bir zafer kazanacağına inanıyor olabilir.

Nihal, romanın duygusal dünyası en karmaşık karakterlerinden biri. Bihter gibi onun da Elektra Kompleksi’nin içinde olduğu söylenebilir. Annesinin genç yaşta ölümü ile babasına olan bağlılığı sağlıksız bir seviyeye ulaşmış, bir saplantıya dönüşmüştür. Babasını herkesten, en çok da Bihter’den kıskanmaktadır. Çünkü bir gün Bihter’in kendi yerini alacağından endişe duyar. Nitekim, Nihal sadece babasını değil, evdeki herkesi herkesten kıskanmaya meyillidir. Annesini küçük yaşta kaybetmiş olması, onun bir kaybetme korkusu yumağına düşmesine sebep olmuş olabilir. Elindeki her şeyin bir şekilde yiteceğine dair olan bu korku, onun geçmişten gelen travmatik anıları ile ilintili olabilir. Bunlara ek olarak Nihal, evdeki düzenin değişmesinden nefret etmektedir. Bu yüzden Bihter’in yalıya taşınacak olması, Nihal’i daha da strese sürüklemekte. Babası Adnan Bey de düzene ve disipline önem veren bir adam. Nihal’in bu tutumu, babasından öğrenerek geliştirdiği bir tutum olabilir. Bunlara ek olarak, sık sık bayılır. Ancak doktorlar bu bayılmalara herhangi bir fiziksel sebep bulamazlar. Romanda bu bayılmaların ruhsal sorunlardan kaynaklandığı belirtilir. Belli ki Nihal’in iç dünyasındaki bu karmaşa, somatik düzeyde zuhur etmektedir.

…En çok eğlenebilenler, yaşamak için en çok hak kazanmış kimselerdir.

Behlül, hayatı eğlenmek için yaşayan, aklı bir karış havada, batılı genç erkek tipini temsil eder. Babası uzak vilayette çalıştığından amcasının yanında İstanbul’da yaşar. Yaşadığı çapkınlıklarla dolu hayatı ve kadınlara olan düşkünlüğü herkes tarafından bilinir. Bihter’in kız kardeşi Peyker ile bir geçmişi vardır ve Peyker’in şu an mutlu bir evlilikte olması gerçeğini kendine yediremez. Bu, Peyker’e olan aşkından dolayı değildir. Behlül, aç gözlü bir karakterdir. Asıl eğlencesi elde etmektedir ve elde ettiği zaman sıkılır.

Peyker’e birkaç defa yaklaşır ancak kocasına sadık olan Peyker, onu her zaman reddeder. Aslında Behlül’ün Bihter’e yakınlaşma sebebi de budur; kız kardeşiyle bir ilişkiye girerek Peyker’den öç almak ister. Bu da Behlül’ün ne kadar ben merkezli ve narsisist olduğunun bir göstergesidir. Karakterinin bir parçası olarak, Bihter’i elde ettikten sonra da ondan sıkılır. Bihter, evli olmasına rağmen onunla bir gelecek hayal etmeye devam eder. Ancak Behlül için evlilik çok uzak bir kavramdır. Evliliği ve bağlılığı çok anlamsız bulur. Bu da onun çocukluktan gelen bir bağlanma problemi olduğuna, özellikle kaçıngan bağlandığına bir işaret olabilir.

Sonuç

Aşk-ı Memnu, karakterlerin iç dünyasını gözlemleyebilmemiz için önemli bir başyapıt. Kıskançlık ve rekabet, ana başlıklar olarak hemen hemen her karakter ve olayda karşımıza çıkmakta. Sevgi eksikliği ve bağlanma problemleri, romanda sıkça işlenmiş. Nihal’in Bihter’e söylediği cümle ile kapatalım: “Ben sizi hiçbir vakit sevmedim, sevemedim; sizden nefret ediyorum, işitiyor musunuz? Sadece iğrenme!”

Nilsu Yıldırım | Psikolog

Comments (2)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir