Yazan: Adam Phillips

Çeviren: İpek Şen

Yayınevi: Ayrıntı

Sayfa Sayısı: 448

Baskı: 1. baskı – 2019

Kitabın yazarı Adam Phillips, çocuk psikoterapisinde uzmanlaşmış bir psikoterapisttir. Kitabı, gündelik hayatımızda üzerinde pek fazla kafa yormadığımız ve olduğu gibi kabul ettiğimiz birçok davranışın altındaki psikolojik nedenleri psikanaliz ile açıklayan bölümlerden oluşmaktadır.

Adam Phillips, öznel yorumlarını denemelerinde sohbet havasında sunarak, öncesinde ise konuya dair nesnel açıklamalara yer vermiştir. Davranışın var olma sebeplerini açıkladığı gündelik faaliyetler; gıdıklama, endişe, sıkılmak, başarılı olmak, narsizm, rüya, nefret eylemi, arzu, taviz, unutmak gibi konulardır. Bu konuların hepsini anlatamayacağım için kitabın bölümlerinden seçmiş olduğum belli başlı kısımları özetleyeceğim.

Spesifik konulara değinmeden önce belirtmek isterim ki, yazar denemelerin her birinde Freud’un ‘Three Essays On Sexuality’ çalışmasını baz alarak yorumlamalar yapmış, haklı-haksız ya da eksik olduğu noktalara parmak basarak şahsi görüşünü adım adım şekillendirmiştir. Kitabın genel konusu bu yöndedir ve şimdi seçtiğim birtakım konuları özetlemeye başlıyorum.

Unutmanın Faydaları

Psikanalize göre semptomlar hatırlatıcılardır ve bize geçmişte var olan durumları sunarlar. Bu semptomlar arzuları anımsatırlar. Freud’un paradigmasını ‘unutmak’ üzerinde yerleştirdiğinde iki farklı biçim çıkacağını savunmuştur. Tükürerek sonsuza dek vazgeçmek ya da yiyerek sindirme süreci olarak unutmak. Yazara göre insanın unutmayı istemekten önce asıl bulması gereken ‘unutmayı hangi biçim ile yapmak’ istediğidir. Bu bölümdeki denemesinde Freud’un tanımladığı alternatif süreçlerden hangisinin psikanalize daha uygun olduğunu da yorumlamıştır. Freud’un ‘bilinçli olan her şey aşınıp gitme sürecine tabi’ sözünden yola çıkarak, hatırlamanın da bir çeşit unutmaya zemin hazırlama, yitim olduğunu söylemiştir. Psikanalizin amacı; problemli geçmişi erişebilir kılmaktır. Freud’un tezine göre hatırlamakta unutmaya yakın bir süreçtir diye durumu özetlemiştir.

Aile İçin

Yazara göre aile; birlikte yaşama isteği duyan birden fazla nesilden oluşan topluluktur ve ailede yetişen hiçbir çocuk bu topluluğu terk edebilecek güçte değildir. Çocuğun gözünden bakıldığında aile, dünyadır. Aile, birlikte yaşama arzusuyla beraber hüsranı da içinde barındırır. Ailenin eleştirmenleri ona makul bir alternatif üretememiştir. Her aile popülasyonu biriciktir; ancak ortak amaç çocuk sahibi olmak ve arzuyu organize etmektir. Erotik hayatlar söz konusu olduğunda çocuklar terk edilir; ancak buradaki terk etmek bir ihmal değildir. Kendi hazzımız söz konusu olduğunda çocuk ikinci planda kalır ve ebeveynin suçluluk duygusu yaşamasına sebep olur. Yazara göre çocuğa ihanet, partnere ihanetten daha kötü hissettirir. Aile içinde yoğun arzuları yaşayamamak, kişiye fedakârlık gibi gelir. Çocuk ya da hazzı arasında seçim yaptığımız sürece kimseye, özellikle çocuğa faydalı olamayız. Çünkü bu durumda çocuk, ebeveynlerinin arzularının ‘hem nesnesi hem de sabotajcısı’ olur.

Taviz Üzerine

Taviz, bizim istediğimiz zaman ve istediğimizde verecek olduğumuz bir şeydir. Çatışma durumlarında taviz daima tek gerçekçi çözüm olarak önerilir. Taviz, önemli şeyler tehlikede olduğunda ortaya çıkan bir durumdur. ‘İlişkiler, taviz vermek olarak tanımlanmıştır. Belki de ilişkilerin ne olduğuna dair yanlış bir fikre sahibizdir’ diyerek ilişkilerin tavizle eşleştirilmesini eleştirmiştir. Probleme çözüm bulunamadığında ‘bir şeyi feda etmek’ çözüm olarak algılanmaktadır. Tavize gereğinden fazla inanan insanlar, istediklerini alamayacaklarına dair umutsuzluğa kapılır ve öfkeli, öfkelerinden utanç duyan insanlar haline gelirler. ‘Taviz fikrine olan bağımlılığımız; ahlaki hayal gücümüzün yetersizliğini, sosyalleşme hayallerimizde ne kadar ketlenmiş olduğumuzu serer. Bir şeyi ‘taviz vermeye değer’ gördüğümüzden taviz versek de, değer verdiğimiz şeyin ne olduğundan hiçbir zaman emin olamayız. Büyümek, bu eylemi taviz vermeden yapabilmemiz anlamına gelmektedir. Ve son olarak eskitmek bölümüyle devam etmek istiyorum.

Psikanaliz; düşünceleri, hisleri, açık dikkat dağıtıcıları ve cazibeleri bilinçdışı arzu olarak tanımlar. ‘Kişi daima geçmişini geçmişe taşır.’ Yani ben bu yazıyı buraya aktarırken bile ardımda kalan kelimeler çoktan eskimiştir. ‘Bir şarkı, bir korku, bir rüya, bir renk ya da bir biçim bizi farkında olmadan geçmişe götürür.’ Geçmişin bize anımsattıklarıyla şimdiyi farkına varmadan şekillendirmemize sebep olur. Yazara göre iki geçmiş vardır: ‘birincisi hakkında araştırma yapıp takip edebilecek olduğumuz; ikincisi ise üzerimize atlayan.’

Analiz

Yapısal açıdan fedakârlığı benimsemiş bir insan olarak, belki de benim için en önemli fikir; ‘sosyal düzenin bize dayattığı ve olması gereken bu dediği kuralların ‘çoktan sorgulanma vaktinin geldiğidir. Şöyle ki felsefi açıdan doğru gerçeğe uyandır. Ancak Öyle ve Böyle‘den edindiğim bilgilerle ilerleyecek olursam, doğrunun daha çok içsel ve düşüncesel olan kısmıyla ilgileneceğim. Öyle ki; iki insanın aynı davranışta bulunmuş olması, aynı sonuca çıkabilir. Ama her zaman aynı doğruyu yahut yanlışı vermeyebilir.

Çünkü iki insanın ayrı nedenleri, ayrı yaşanmışlıkları ve o davranışta bulunurken sahip olduğu düşünceleri hatta amaçları bize farklı doğrular ve yanlışlar doğurur. Bunun yanı sıra, doğru–yanlış değerlendirmesini yapan kişi veya kişilerin de hayat boyu yaşanmışlıkları, karakter analizleri, anlık duygu durumları ve düşünceleri oldukça önem kazanır. ‘Toplum psikolojisinin bizde oluşturduğu ortak doğrular ve değerler çatısı altında, elbette buluşulabilir; ama ele almamız gereken durum ve koşullarda doğrunun ‘ortaklığını’ tartışabilir hale getirebilir. Kitapta yapılan çoğu tespit ‘ya onlar yanlış, sen doğru yoldaysan?’ dememi sağlamak üzerine yazılmıştır.

Öyle ve Böyle dili oldukça ağır bir kitaptı. Düşüncelerime ayna tutmamı sağlayarak, anlayabildiğim kısımları hayatım boyunca bana yön verebilecek kadar faydalıydı.

Fatma Güven | Klinik Psikolog

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir