Bağımlılık nedir? Bu sorunun cevabını bulmaya çalıştığımızda karşılaşabileceğimiz cevaplardan biri; bireyle nesnesi arasında kurulan ve bir süre sonra bireyin özerkliğini ve özgürlüğünü ortadan kaldıran süreçtir. Tutku ve istekler bağımlılıklarımızı pekiştirir nitelikteki kavramlardır. Peki bağımlılıklarımız ve isteklerimiz uğruna benliğimizi kaybetmeye değer mi?

“Bu gerçek değil! Hem, gerçek olsa da sorun değil… Her şey düzelecek göreceksin. Sonu güzel bitecek.”

1978 tarihli Hubert Selby Jr.’ün romanından, 2000 yılında sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Darren Aronofsky’nin yaptığı “Requiem for a Dream (Bir Rüya için Ağıt)” filmi bağımlılıklarımıza ve hayallerimize farklı bir çerçeveden bakıyor. Filmde hem teknolojik bağımlılık örneğine hem de madde bağımlılığı örneğine sarsıcı bir şekilde şahitlik ediyoruz.

Karakterler

Sara

Kocası öldüğü günden beri yalnız, bütün gününü televizyon izlemekle geçiren bir kadın. Televizyonda kendi dünyasını kurmuş, kendi gerçeklerine inanmış ve bu gerçeklerle hayat buluyor. Harry adında bir oğlu var. Oğluna kendi sorunlarından bahsetmiyor ve bir şey yokmuş gibi davranıyor. Televizyonda izlediği bir yarışmaya katılmak isteyen Sara, izlediği yarışma programına katılmaya hak kazanıyor. Tek amacı yarışma programında ölen kocasının da çok sevdiği kırmızı elbiseyi giymek oluyor ve bu amaç uğruna kilo vermek için diyet hapları kullanmaya başlıyor. LSD içerikli tokluk hissi yaratan diyet haplarına ve elektroşok tedavisine başlıyor. Bu tedaviler yüzünden Sara, televizyon izlerken halüsinasyon görmeye başlıyor ve gördüğü halüsinasyonlarda genellikle televizyondaki insanlar Sara’nın evine misafir oluyor ve yalnızlığını gideriyor. Sara, televizyon ve diyet bağımlılığının sonucu olarak oğlu Harry’nin uyuşturucu bağımlısı ve satıcısı olduğunun farkında değil.

Harry

Sara’nın oğludur. Hayata dair pek bir planı olmasa da bir gün çok zengin olmak isteyen bir gençtir. Günlük kazançlarla para döndürerek hayatını devam ettirir. Bir gün uyuşturucu (eroin) satmaya başlar. Girdiği bu yolda Marion ile tanışırlar ve sevgili olurlar. Tyrone isimli arkadaşı ile beraber bir çukura sürüklenmektedirler.

Marion

Güzelliği ve tarzı ile ön plana çıkarılan, ailesiyle sorunlar yaşayan bir genç kadındır. Uyuşturucu (eroin) alırken tanıştığı Harry ile amaçları uğruna benliklerini kaybederler. Amaçları başta çok zengin olmaktır. Fakat gün geçtikçe ortada bir amaç kalmaz ve bağımlılıklarına yenik düşerler.

Tyrone

Harry gibi zaman öldüren pek bir planı olmayan bir insandır. Tek gayesi hayatta olmayan annesini memnun etmek diyebiliriz. Tyrone için amaca ulaşma yolunda yaşadığınız şeyler önemli değildir. Önemli olan amaca ne kadar yakın olduğudur.

Filmin Analizi ve Kişisel Yorum

Temelde dört bireyin teknoloji, eroin, kokain ve diyet haplarına karşı olan bağımlılıklarını işlemiştir. Fakat tema, filmin isminden de anlaşıldığı üzere bir düşe, bir umuda olan bağımlılık ve bunun tehlikeli sonuçlarıdır.

Yönetmen Aronofsky 2000 yılında katıldığı bir söyleşide film ile ilgili “Birçok açıdan bu filmi bir canavar filmi olarak görebiliriz. Yaratık görünmezdir; kafalarının içinde yaşar.” der. Bu cümleyi yorumladığımda karakterleri birer canavar ve düşüncelerini yaratık olarak görüyorum.

İnsana asıl zarar veren biz miyiz yoksa kendi yarattığımız yaratıklar mı?
Filozof ve bilim tarihçisi olan Alfred Tauber, Requiem for a Dream filmi ile bir makale yazmıştır. Makalesinde “bağışıklık sistemi ve insan psikolojisindeki benlik algısının” düşündüğümüzden daha çok birbirine benzer olduğunu savunur.

“Filmdeki karakterlerin bağımlılıkları aslında kimliklerini devam ettirmek için süregelen bir adaptasyon savaşıydı.”

İnsanın kendi problemleri ve yaşamın amacını bulma ve ulaşma çabasında çıktığı yolculukta birtakım şeylere bağımlılık durumları ortaya çıkabilir. Filmin başından sonuna kadar konu edindiği hatta her sahnede vurguladığı bağımlılık, kurdukları düşler için gerçeği satmaya, kimliklerinden vazgeçmeye kadar gider.

Karakterler genellikle uyurken halüsinasyon (gerçek dışı algı, sahte duyusal izlenim) görüyorlar. Aslında uyurken görmüş oldukları halüsinasyonlar onların ulaşılamaz olarak gördükleri ve hayallerini kurdukları hazlardır.
Filmin sonlarına doğru dört karakterin de cenin pozisyonunda bağımlı oldukları eşyalara sarılmış olarak gördüğümüz bir sahne vardır. Aslında burada onların, bağımlılıklarının acizliği gözler önüne serilir.

Kahramanlarımız amaçları için mücadele ederken kendilerinden olurlar.
Filmi bitirdiğinizde ne izlediğini anlamanız ve izlediğiniz filmi sindirmeniz için ekstra beş dakikaya ihtiyacınız olabilir. Film bana kendimi ve hayattaki amacımı sorgulatırken hedeflerimiz için çıktığımız yolda ne kadar kendimizden ödün verdiğimizi ve vermemiz gerektiğini bir kez daha düşünmem gerektiğini hatırlattı. Filmde de bahsedildiği üzere hayallerimiz için gerçek zamanımızdan oluyoruz.

Yaşamımız boyunca uğruna zaman ve emek harcadığımız birtakım şeyler oluyor. Bunları yaparken ne kadar bilinçli ne kadar bilinçsiz oluyoruz? Belki de içinde bulunduğumuz duruma göre sürü psikolojisi ile ilerleyip yaptığımız davranışı neden yaptığımızı unutuyoruz. Nedensizce yaptığımız davranışlar ve edindiğimiz kazanımlar bizim için ne kadar anlamlı ve geliştirici olur tartışmalı bir konu olduğunu düşünüyorum.

Bağımlılık

Bağımlılıklarımız konusuna değinecek olursak; insan hayatı boyunca farklı farklı bağımlılıklarının olduğunu ve bu bağımlılıkların hayatımızın tamamını etkiler nitelikte olduğunu düşünüyorum. Bir örnek vermem gerekirse; hayali bir zincir oluşturalım örneğin gününün büyük bir kısmını dışarıda geçiren bir kahve bağımlısını ele alalım. Kahve bağımlımız kahvesine ulaşmak için kahve satan yerlere sık sık uğrayacaktır. Her uğradığı kahve dükkân/kafede aynı tür reklam görme olasılığı fazladır. Bunun nedeni ise dükkan/kafenin hedef kitlesinin belirli olmasıdır, reklam verenler de tüketicilerini ortalama tahmin eder. Kahve aldığı ortamdan tanışabileceği, iletişim kurabileceği insan çeşidine kadar zincirimizi oluşturabiliriz. İçinde bulunduğumuz ortamdaki insanlarla bir çok ortak özelliğimizin olabileceğini düşünüyorum. Filmdeki karakterlerin tanışma ortamları da buna örnek olabilir.

İzleyen herkese katacağı farklı şeyler, hissettireceği farklı duygular olduğuna eminim. İyi seyirler dilerim.

Gökçe Ergür | Psikolog

Comments (1)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir