Daha önce dinlediğin bir şarkının tadını aldın mı, gökkuşağını kokladınız mı? Hiç duymadıysanız biraz şaşırmış olabilirsiniz fakat renklerin kokularını hisseden, şarkıların tadını alan insanlar var. Bu algı çaprazlamasına sinestezi ve bu tür algıya sahip olan insanlara “sinestezik bireyler” deniyor.

“Synesthesia”, kelime kökleri itibariyle Yunanca syn: “birlikte” ve aesthe-sis: “algılamak” gibi iki kavramdan oluşur. Sinestezi beyne giren bir duyu uyarısının sonucunda otomatik olarak beynin farklı bir duyusunun da etkilenmesidir. Başka bir deyişle bireyin bir algısı otomatik olarak bir başka algıya pencerelerini aralıyor. Sinestezik insanlar renkleri duyuyor, şekilleri tadıyor ve sesleri görebiliyor. Hardalın tadını çizebilir, Mozart’ın senfonisinin tadını söyleyebilirler.

Yapılan araştırmalar sonucunda şimdiye kadar yazı-renk, ses-renk, ses-hareket, ses-tat, renk-tat vb. 60 adet sinestezi türü tespit edilmiştir. Sinestezik bireylerin genel popülasyonda yaklaşık olarak % 4 olduğu düşünülmektedir.

Sinestezi bir rahatsızlık değildir. Genellikle doğuştandır ve sinestezikler kendilerinde var olan farklı algı sisteminin farkına varana kadar diğer insanların da onların sahip oldukları gibi bir algıya sahip olduğunu düşünürler. Hatta sinestezik bireyler; kendilerindeki çok yönlü algı biçimini fark ettiklerinde kendilerinin özel bir duyularının olduğunu düşündükleri görülmüştür. Çeşitli algı biçimine sahip olan bu insanların özel hayatlarında ve iş hayatlarında diğer insanlara göre bazı açılardan daha farklı bakış açılarının olduğu biliniyor.

Dilbilim ve Sinestezi

Araştırmacılar duyuların arasındaki bu çapraz iletim sisteminin bugün de kullanılan sözcüklerin oluşumunu anlamakta büyük rol oynadığını söylüyorlar. 200 yıl önce Sokrates’in arkadaşları Cratylus ve Hermogenes dilin nasıl oluştuğuna dair farklı görüşler ortaya atarlar. Hermogenes dilin, sözcüklerin tesadüfi olarak bir araya gelmesi ile oluştuğu görüşündeyken: Cratylus sözcükleri oluşturan seslerin bütününün o sözcüklerin anlamlarını yansıttığı görüşündedir.

O zamanlarda sadece tartışma olarak kalan bu mesele 20. yüzyılın başlarında İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure’ün, sözcükleri oluşturan seslerin sözcük anlamını yansıtmadığı sonucuna varmasıyla tartışmayı noktalandırır. Daha sonra bu görüşe karşı gelen araştırmacı ve uzmanlar olmuştur.

Sinestezi ve dil bilim bağlantısında en çok bilinen araştırma; ilk olarak Alman kökenli Amerikalı psikolog Wolfgang Köhler tarafından incelenen daha sonra Ramachandran ve Hubbard tarafından uygulanan ve geliştirilen Bouba/Kiki çalışması birçok tartışmaya açıklık getirmiştir.

Bouba/Kiki; yuvarlak ve sivri hatlı şekillerin kelimelerle eşleştirme çalışmaları ile bulunmuştur. Sinestezik özelliği olduğu bilinen ve bu özelliğe sahip olmayan katılımcılara; yuvarlak hatlı ve sivri hatlı iki şekil gösterilmiş. Katılımcılardan şekilleri bouba ve kiki kelimeleriyle eşleştirmeleri istenmiştir. Bunun sonucunda katılımcıların %95’i sivri hatlı şekille kiki kelimesini eşleştirmiştir. Bu çalışma sonucunda ses ve görüntü algılama mekanizmasının çoğu insanda ortak olduğu sonucu çıkarılır. Daha sonra renk ve tat arasında da benzer çalışmalar yapılmış ve yaklaşık olarak aynı sonuca ulaşılmıştır.

Yapılan araştırmaları ve sonuçlarını okuduğumda aslında her insanda sinestezi özelliğinin olduğunu fakat derecelerinin olduğunu düşünüyorum.

Bouba ve Kiki Etkisi

Araştırmalar sonucunda Bouba ve Kiki Etkisi, ses sembolizmi ile birlikte ortaya atılmıştır. Sözcüğü oluşturan seslerin sözcüğün anlamı ile etkileşimde olduğu görüşüdür. Büyük bir patlama sesini neden pıt, pit olarak değil de pat gibi sesler çıkarak betimleriz?

Türkçe’de kullandığımız yansıtma kelimelerden güzel örneklere rastlayabiliriz. Hayatınızda size x ismi daha çok yakışır, sende x tipi var cümlelerini kurmuşsunuzdur. Bu cümleleri kurarken de kelimeler ve görüntüyü birleştiriyor olmamız Bouba ve Kiki Etkisi’ni destekler niteliktedir.

Sinestezik Ünlüler

Sinestezi özelliği en çok sanatçıların ve yazarların üretimlerine ve yaratıcılıklarına katkıda bulunmuştur. Birçok ünlü sinestezik vardır: Vladimir Nabokov, Amy Beach, Gyorgy Ligeti, Joachim Raff, Johann Von Goethe, Henrik Wiese, Franz Liszt, Olivier Messiaen, Konstantin Saradzhev ve bilim adamı Nikola Tesla ile fizikçi Richard Feynman bunlardan sadece bir kaçıdır.

Gökçe Ergür | Psikolog

Kaynaklar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir