Dürtü yaşamımıza yön verir. Davranışlarımızın arkasındaki güçtür. Dürtülerin enerjisi beden içinde ortaya çıkar ve ihtiyaçların doyurulmasını sağlayarak aklın esas yürütücüsü olur. İnsanı bu kadar etkilediği için psikanalitik modelin kaynağıdır.

Birinci Dürtü Kuramı

Freud dürtülerden ilk kez Cinsellik Üzerine Üç Deneme makalesinde söz eder. Cinselliğin ön planda olduğu Baştan Çıkarma Kuramı‘ndan bahseder. Kurama göre hastanın nevrozu, bastırılmışı, bir gerçek olayın anının yani çocukluktaki cinsel olayın sonucu olarak oluşur. Daha sonra Freud Baştan Çıkarma Kuramı hakkında düşüncelerini değiştirir. Hastada nevroza neden olan baştan çıkarılma her zaman gerçek bir anıyla meydana gelmez. Bilinçdışında gerçekleşen düşlemsel travmalarla da nevroz oluşabilir. Nevrozlarda ruhsal gerçekliğin önemli olduğu sonucuna ulaşır. İçgüdü yerine dürtü denmesinin nedeni kalıtsal yolla öğrenilen türe özgü davranış şemalarının yerine kaynağını belirli erojen bölgelerden alan ve zamanla bütünlüğe ulaşan cinselliğin gelişimsel boyutunu açıklamasıdır.

Freud, dürtüsel yaşantının çocuğun dünyaya gelişiyle birlikte başladığını söyler. Çocukluk döneminde öğrenilen haz bedenin tümünü kapsamaz. Bedenin çeşitli bölgelerinde kısmi olarak yaşanır. Gelişim döneminin ilk basamağında bebek ağız yolu ile erotik haz alır. Bu oral dönemdir. Ağız yemeğin alınmasını ve hayatta kalmayı sağlar. Ağızdan hem doyum hem de cinsel haz birlikte yaşanır. Bu yaklaşım anal ve genital dönemlerde de devam eder. Ağız bölgesinden alınan haz anal bölgeye kayar. Genital dönemde ise çocuk cinsel organının farkına varır. Hazzın öğrenildiği basamaklarda çocuk hazzın karşısında kendini kontrol etmeyi de öğrenir.

Kısmi hazlar ergenlik döneminde cinsel hazla birlikte bedende bütün olarak yaşamaya başlar. İnsan haz veren kısmi bölgeleri bırakır. Bu bölgelere dair yaşanan hazların anıları bastırılır. Bu da nevrozu oluşturur. Cinsellik genital döneme ait değildir. Çocukluk döneminde kısmi bölgelerde hazzın yaşanmasıyla hayat boyu gelişir. Ergenlik döneminde ise üremeye yönelik son halinin alır. Dürtü kısmi beden bölgelerinde yaşamaya başlar. Bunun yanında o bölgede hissedilen hazza karşılık benlik kendini korumaya yönelir. Cinsel dürtüler ile benliğin kendisini korumaya yönelik dürtüleri karşı karşıya gelir.

İkinci Dürtü Kuramı

Freud narsisizmin keşfiyle dürtü kuramında değişikliğe gitmiştir. Otoerotizm kavramıyla kendi bedeninden keyif almayı tanımlar. Her bir organın işlevleri dışında arzu uyandıran yanına dikkat çeker. Nesne seçimi ergenlikte başlar. İlk başta kısmi nesneler oluşur. Bu nesneler bütünlük içerisinde düşlemsel yanlarında ergenlikte kazanarak geliştirirler.

Freud nesnenin önemli konumda olduğunu fark eder ve dürtü nesnesiyle gereksinim nesnesini birbirinden ayırır. Ancak benliğin nesnelerinin sabitliğini sürdürebilme kapasitesi sayesinde algılamada bütünlük sağlanır. Gereksinim nesneleri doyurulabilir. Dürtü gereksinimleri kısa sürede çözüm bulmaz. Dayanak kavramı kişinin aşk nesnelerini seçmek için kendisini koruma dürtülerine dayanmasıdır.

Bebek için iki nesne vardır: kendisi ve annesi. Anne hem yediren hem sevilen nesnedir. Freud daha sonra otoerotizm kavramı yerine narsisizmi koyar. Ruhsal çatışma benliğin libidosu ile nesne libidosu arasında olur. Birincil narsisizm bebeğin annenin yaşamında tek olduğu ve nesnesinin kontrol edebileceğine dair inançtır. Benliğin gelişimde rolü vardır. Daha sonraları kurulacak bütün nesne ilişkilerine etki eder. Bu durumda annesel bakım önemlidir. Annenin eksik davranışı veya aşırıya kaçması sorun yaratır. İnsan bakıma uzun süre gereksinim duyar. Çocuk nesneyi kazandığında kaybetme korkusu da hisseder. Bu durum acı ve sıkıntı verir.

Nesne ilişkilerinin temelinde kayıp korkusu vardır. Hem narsisistik hazzı sürdürmek hem de nesnelerle ilişkiyi sürdürmek ve kaybetmekten korkmak endişe yaratır.

Üçüncü Dürtü Kuramı

Freud bu kuramda yaşam ve ölüm dürtüsünden bahseder. Bu iki dürtüyü hem birbirine zıt hem de birbiriyle bağlantılı olarak açıklar. Ölüm dürtüsün dışa vurumu olarak zorlantılı yineleme kavramını ele almış ve bunun ölüm dürtüsüyle beraber anlaşılabileceğini söylemiştir. Yaşanıldığında hoşluk duygusu uyandırmayan olayların zevk vermese de yinelenmesiyle insanın gerileme yaşayarak ölüm duygusunu seçişidir.

Thanatos sürekli sakinlik arayışı içindedir. Eros ise hayatı karmaşıklaştırmaktadır. Thanatos bu karmaşanın ve hazzın dinginliğe kavuşmasını sağlar. Ölüm bir tür barış durumudur. Kendine haz vermeyeni dış dünyaya iten zevk nesnelerini içselleştiren benlik için ölüm dürtüsü sakinlik sağlar.

Öykü Kaloğlu | Psikolog

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir