Nobel edebiyat ödüllü İngiliz yazar William Golding’in ünlü romanı Sineklerin Tanrısı, bir grup öğrencinin atom savaşı sırasında vurulan uçaklarının ıssız bir adaya düşmesinden sonra yaşadıklarını anlatıyor. Yetişkinlerin olmadığı bir hayat önceleri çocuklar için çok eğlenceliydi. Fakat zaman ilerledikçe rekabet ve korku yüzünden demokratik düzenlerinden ayrılıp ilkel düzene geçtiler.

Kitabın ana temasını oluşturan “ilkel” ve “uygar” kavramları arasındaki çatışma, aslında küçük-büyük bütün insanların doğuştan itibaren içinde bulundukları çatışmayı gösteriyor. İnsanlarda (ister büyük ister küçük olsun) hem iyi hem kötü içgüdüler bulunur. Bu içgüdülerden hangisinin baskın geleceği ise, gelişim dönemlerindeki sosyal referansına bağlıdır. Çocuk ve ergenler neyin iyi neyin kötü olduğunu ayırt edemezler. Anne-baba, eğitim kurumları veya model olabilecek diğer kişi ve kurumlar  çocuğu olumlu yönde etkilemeye, iyi olan içgüdülerini geliştirip, kötü olan içgüdülerini engellemeye çalışırlar. Sineklerin Tanrısı’nda çocuklar kötü duygularından tamamen arındırılmamış ancak bazı yasaklarla sınırlandırılmışlardır. Ve yasakların, büyüklerin olmadığı ortamda da kötüye yönelen duygular, uygarlığın koyduğu sınırlara aldırmadan vahşice ortaya çıkmıştır.

Sineklerin Tanrısı, öyküye konu olan çocukların ilk öldürdükleri domuzun başını mızrağa geçirerek yaptıkları ve adanın sineklerince rahat bırakılmayan bir totemdir. Bu kitabın kahramanlarından olan Simon’la konuşan bu totem, ona; canavardan korkuyorsunuz ve onu hep adanın içinde aradınız ama o aslında sizin içinizde diyerek iyi ve kötünün aslında insanın kendi içindeki çatışmaları olduğunu anlatmıştır.

Freud kişiliği; id, ego ve süper-ego’dan oluşan ve birbiriyle etkileşim içinde olan bir sistem olarak tanımlar. Sineklerin Tanrısı’nda bu kavramlar ayrı kişiliklerde temsil edilmiştir. İd, kişiliği oluşturan doğal yapıdır; engellenemeyen ve dışa vuruma yönelen bir tür ilk enerjidir. Dürtüsel, irrasyonel, ilkel ve asosyaldir. Kendini düşünür ve zevk peşindedir. Jack karakteri id’i simgeleyebilir. Çünkü Jack, dürtülerine doyum arayan, dürtüleri dışında gerçekliği görmeyen bir kişiliktir. Çocukların et yiyebilmeleri için ava çıkmak istediğini söyler ama kendisinin de farkında olmadığı gerçek amacı, savaşa benzeyen tehlikeli bir oyun oynayarak bir canlının kanını dökmektir. Ego ve süper-ego ise idin kontrolsüz dışavurumlarına engel olmak veya en azından gerilim ve acının tehdidini azaltmak için onu kontrol etmeyi hedefler. Ego dinamik erteleme süreçleri ve yeni örüntüler vasıtasıyla gerçek dünyada kişinin hayatta kalmasını temin etmek için id’in ihtiyaçlarını  yeterli seviyede tatmin eder. Ego, Ralph tarafından temsil edilebilir. Ralph iyi huylu zeki bir çocuktur. Adadan kurtulabilmeleri için ihtiyaçları olan tek şeyin “ateş” olduğunu söyler. Ve bunun için adadaki günleri boyunca Jack’le mücadele eder. Jack (id) ve Ralph (ego) arasında iktidarı elde etme savaşı vardır. Ralph’ın akıl hocası ise, Domuzcuk’tur. Domuzcuk çocukların durumunun korkunçluğunu gerçek bir gözle görür. Aklın ve sağduyunun sesini iletir. Yani süper-ego’nun temsilidir.  Süper-ego ideal hedeflere ya da sosyal standartlara öncelik tanıyan bir ahlak sözcüsüdür.

Çocukların, sosyal normlardan bağımsız yaşadığında nasıl vahşice bir kimliğe büründüğünü bu kitapta açıkça görebiliyoruz. Çocukların yetişmesinde bu sebepten ötürü toplumun büyük bir rolü vardır ve ancak onları eğiterek uygar insanların oluşması sağlanabilir.

Merve Tunay Dünya | Psikolog

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir