Geçmiş asla ölmüş değildir. Geçmiş geçmiş bile değildir.

– William Faulkner, Bir Rahibeye Ağıt

Amerikan Psikoloji Birliği’ne göre travma, taciz, kaza veya doğal afet gibi olaylara verilmiş duygusal bir tepkidir. Yaşanılan travmatik deneyim kişinin yaşadığı paniğe bağlı olarak duygusal bir fırtınanın içine düşmesini sağlar. Bu fırtına farklı düzeylerde olmak üzere çaresizlik, hissizlik, dış dünyadan ilginin yitimi gibi etkiler bırakır. Bir başka deyişle kişinin kendi güçsüzlüğüyle yüzleşme durumudur (Öztürk, 2017). Yaşanılan travmaların diğer bir yıkıcı etkisi de sadece mağduru değil, gelecek nesilleri de etkisi altına almasıdır.

Psikolojik Travmanın Aktarımı

Bir önceki kuşağın veya ailenin yaşadığı travmanın ağır etkilerinin bir sonraki kuşaklara ya da çocuklara iletilmesi ve bunlarla psikolojik olarak baş etmesidir (Rudden, 2009). Travmanın kuşaklararası aktarımı terimi ilk olarak soykırımdan kurtulan kişilerin çocuklarıyla yapılan çalışmalarda kullanılmıştır. Travmaya maruz kalan ebeveynlerin çocuklarında zamansallıkta yanılsama, gerçekle hayali ayırt etmede güçlük gibi belirtilerle hafıza ve kimlikte ciddi zedelenmeler yaşadıkları ortaya çıkmıştır.

Bireysel Travmalarda Aktarım

Ayrıca, sadece büyük toplumsal yıkım veya katliamlarda travmanın kuşaklararası aktarımı gerçekleşmez, aynı zamanda bireysel travmalarda da kuşaklararası aktarım gerçekleşebilir. Kuşaklar arası aktarımlar yaşamda rüyalarda, davranışlarda veya eyleme geçerken, aile tarafından verilen ‘hayat derslerinde’ yer alır. Örneğin; psikolojik bir bozukluğa sahip olan babanın tedavi olmadığını ve kendi çocuğuna da psikolojik ve duygusal şiddet uyguladığını düşünelim. Yıllar boyunca bu tarz şiddete maruz kalmış bir çocuğun, büyüyünce kendi ailesine sahip olduğunu ama bu psikolojik ve duygusal istismarın etkilerinden de kendini kurtaramadığını hayal edelim. Yetişkin olunca babasının kendisine uyguladığı aynı davranışların birçoğunu çocuklarına sergilemeye başladı. Bu da kendi çocuklarının da büyüyünce kendi ailelerine benzer davranışları sergilemesine yol açtı. Bu sağlıksız davranışlar nesiller boyu devam etti ve bu aile için çocuk yetiştirmenin ‘normal’ bir yolu haline geldi. Bu travma örneğinden yola çıkarsak, yaşamda her türlü travmaya maruz kalabiliriz. Fakat travmanın türüne, oluş şekline ve uzunluğuna bakılarak etkileri sadece bireyi etkilemekle kalmaz, aynı zamanda sonraki nesilleri de etkiler. Bir bakıma travma, farkına varılmadığı ve çözümlenmediği sürece o döngüde donup kalacaktır.

Travmaların Genetik Aktarımı Mümkün mü?

Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada, kiraz çiçeği aromasına maruz kalan farelere hafif bir elektrik şoku verildi. Zamanla fareler şok gelmese bile kiraz çiçeği aromasını kokladıklarında korkmaları için eğitildiler. Sonraki nesillerde ise bu farelerin yavrularında kiraz çiçeklerinin aromasına maruz kaldıklarında stres belirtileri gösterdikleri görüldü. Soykırıma maruz kalıp kurtulanların çocukları üzerinde yapılan genetik çalışmada da benzer sonuçlar elde edilmiştir.

II. Dünya Savaşı sırasında işkence gören, toplama kamplarında bulunan veya işkenceye tanık olan insanlar üzerinde yapılan çalışmada, soykırımdan kurtulanların çocuklarının genleri ile hiç travmaya maruz kalmamış kişilerin çocuklarının genleri karşılaştırıldığında belirgin bir fark gözlemlenmiştir. Araştırmacılar bu genetik değişikliğin ebeveynlerin yaşadığı ciddi travmaya bağlı olduğunu belirttiler.

Bilim adamları hala travmanın DNA’mızda ebeveynden çocuğa nasıl geçtiğinden veya travmanın stres hormonlarını nasıl etkilediğinden emin değiller. Epigenetik olarak bilinen yeni çalışma alanı bu sorulara cevap aramaktadır.

Bu konu hakkında daha fazlasını merak ediyorsanız, Mark Wolly’nin ‘Seninle Başlamadı’ adlı kitabını öneriyorum. Keyifli okumalar…

Son olarak kuşaklararası travma konusunu Mark Wolly’nin sözüyle özetlemek istiyorum..

Seninle başlamadı… ama seninle bitebilir.

Elif Cilmeli | Psikolog

Kaynaklar

Comments (1)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir